Ermeni soykırım iddiaları ve artan terör nedeniyle hem halkın hem de yönetenlerin sert tepkiler gösterdiğini görüyoruz. Bunların nasıl bir sonuç yaratacağını ve sorunların çözümüne ne katkı sağlayacağını bekliyoruz?
Bu tepkilerin hiçbir işe yaramayacağını ve olayların akışını değiştirmeyeceğini düşünüyorum. Farklı bir tavır sergileseydik ve söylemlerimiz yumuşak ama alacağımız tedbirler olayların seyrini değiştirecek yönde olsaydı daha etkili bir politika izlemiş olmaz mıydık? Söylemlerimiz sert ama ülkenin temel politikaları aynı kalırsa karşı taraf bunu önemser mi yoksa kendi yolunda yürümeye devam mı eder?
Bir akar su gibiyiz. Yatağımızı değiştirmiyoruz ama arada sırada önümüze çıkan engel ve kayalar bizi köpürtüyor ve çağıldıyoruz. Ancak bu yataktan akan nehrin nereye varacağını herkes biliyor ve bir süre sonra durgunlaşıyor, bizi bekleyen denize doğru akıyoruz.
Ekonomik politikamız ve bağımlılıklarımız, dış ilişkilerimiz, güvenlik anlayışımız aynı kalıyor ama biz yolumuzu değiştirme tehdidini savuruyoruz. Karşı taraf da söze sözle cevap veriyor, geriye söylemlerimizin halkta yarattığı mutluluktan başka bir şey kalmıyor.
Oysa şu kuralı unutmamamız gerekir: Değişmeyen uzlaşır, uzlaşmayan değişir.
Dünyadaki büyük değişimin odağına doğru hızla yol alırken biz ne kavganın kiminle kimin arasında olduğunu ne de sebebini biliyoruz. Bu konuyu gerektiği şekilde irdelemediğimiz için gelişmelerin ülkemizi nasıl etkileyeceğini kestiremiyoruz. Mesela herkes ABD’nin PKK’yı desteklediğini söylüyor ama bunun hangi amaçla yapıldığını, ABD’nin bölge politikası içinde Kürt sorununun yerini kimse anlatamıyor.
Ermeni soykırımı iddiaları konusunda ABD Temsilciler Meclisi ile yönetim arasındaki yaklaşım farkının ABD dış politikasındaki bir bölünmüşlüğün ifadesi mi yoksa aynı hedef ulaşmak isteyenler arasındaki bir işbölümü mü olduğu bilinmiyor.
Eğer ABD ile aramızda, bölgeyle ilgili ve bize yönelik politikalarında ciddi bir farklılık varsa ve bu fark giderilemeyecek boyuttaysa kendimize alternatif bir yön çizmemiz ve her alanda yeni politikalar üretmemiz gerekir. Bugünkü gözlemlerimiz böyle bir ayrışmanın olmadığı ve tarafların tavırlarının taktik hamleler olduğu yönündedir.
Ancak genel çerçevede bir değişikliğe gidilmeden ayrıntılarda bazı düzenlemeler yapılması mümkündür. Bunun için tarafların, oyun oynamadan, Irak ve Kürt politikalarını açıklıkla tartışması ve bu konuda bir uzlaşmaya varılamazsa konumumuzu gözden geçireceğimiz söylenmesi gerekir.
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Bugün taraflar, yüksek perdeden atıp tutarak, ya da hiçbir tutarlılığı olmayan tavırlar sergileyerek amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Ben olsaydım bu yoğurdu başka türlü yerdim ve hiç sesimi yükseltmezdim. Davranışlarımla neye nasıl karşılık vereceğimi ve bunun temel bir politika değişikliğine dönüşeceğini ima ederdim. Ayrıca karşı tarafın taktiklerine gülümsemeyle cevap verir ve hala konuya geçip geçmemekte ısrarlı mısınız diye sorardım.
Bu tepkilerin hiçbir işe yaramayacağını ve olayların akışını değiştirmeyeceğini düşünüyorum. Farklı bir tavır sergileseydik ve söylemlerimiz yumuşak ama alacağımız tedbirler olayların seyrini değiştirecek yönde olsaydı daha etkili bir politika izlemiş olmaz mıydık? Söylemlerimiz sert ama ülkenin temel politikaları aynı kalırsa karşı taraf bunu önemser mi yoksa kendi yolunda yürümeye devam mı eder?
Bir akar su gibiyiz. Yatağımızı değiştirmiyoruz ama arada sırada önümüze çıkan engel ve kayalar bizi köpürtüyor ve çağıldıyoruz. Ancak bu yataktan akan nehrin nereye varacağını herkes biliyor ve bir süre sonra durgunlaşıyor, bizi bekleyen denize doğru akıyoruz.
Ekonomik politikamız ve bağımlılıklarımız, dış ilişkilerimiz, güvenlik anlayışımız aynı kalıyor ama biz yolumuzu değiştirme tehdidini savuruyoruz. Karşı taraf da söze sözle cevap veriyor, geriye söylemlerimizin halkta yarattığı mutluluktan başka bir şey kalmıyor.
Oysa şu kuralı unutmamamız gerekir: Değişmeyen uzlaşır, uzlaşmayan değişir.
Dünyadaki büyük değişimin odağına doğru hızla yol alırken biz ne kavganın kiminle kimin arasında olduğunu ne de sebebini biliyoruz. Bu konuyu gerektiği şekilde irdelemediğimiz için gelişmelerin ülkemizi nasıl etkileyeceğini kestiremiyoruz. Mesela herkes ABD’nin PKK’yı desteklediğini söylüyor ama bunun hangi amaçla yapıldığını, ABD’nin bölge politikası içinde Kürt sorununun yerini kimse anlatamıyor.
Ermeni soykırımı iddiaları konusunda ABD Temsilciler Meclisi ile yönetim arasındaki yaklaşım farkının ABD dış politikasındaki bir bölünmüşlüğün ifadesi mi yoksa aynı hedef ulaşmak isteyenler arasındaki bir işbölümü mü olduğu bilinmiyor.
Eğer ABD ile aramızda, bölgeyle ilgili ve bize yönelik politikalarında ciddi bir farklılık varsa ve bu fark giderilemeyecek boyuttaysa kendimize alternatif bir yön çizmemiz ve her alanda yeni politikalar üretmemiz gerekir. Bugünkü gözlemlerimiz böyle bir ayrışmanın olmadığı ve tarafların tavırlarının taktik hamleler olduğu yönündedir.
Ancak genel çerçevede bir değişikliğe gidilmeden ayrıntılarda bazı düzenlemeler yapılması mümkündür. Bunun için tarafların, oyun oynamadan, Irak ve Kürt politikalarını açıklıkla tartışması ve bu konuda bir uzlaşmaya varılamazsa konumumuzu gözden geçireceğimiz söylenmesi gerekir.
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Bugün taraflar, yüksek perdeden atıp tutarak, ya da hiçbir tutarlılığı olmayan tavırlar sergileyerek amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Ben olsaydım bu yoğurdu başka türlü yerdim ve hiç sesimi yükseltmezdim. Davranışlarımla neye nasıl karşılık vereceğimi ve bunun temel bir politika değişikliğine dönüşeceğini ima ederdim. Ayrıca karşı tarafın taktiklerine gülümsemeyle cevap verir ve hala konuya geçip geçmemekte ısrarlı mısınız diye sorardım.


0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.