Ahmed AMRABİ
ABD, kendisine boyun eğecek bir Lübnan, İsrail'i tanıyan bir Bağdat, Kuzey Irak'ta İsrail'i petrole boğan bağımsız bir devlet ve Afganistan'da ABD yanlısı bir devlet hayal ediyor. Bu hayallerin tümü imkânsız
ABD gördüğü hayaller şunlar: Lübnan'da, otoritenin Hizbullah'ın silahtan 'arındırılması' ve Lübnan'la İsrail arasında barış anlaşması imzalanmasına hazırlık için siyasi anlamda evcilleştirilmesi bağlamında, cumhurbaşkanlığı ve başbakanlığa Washington'a tamamen olumlu karşılık verecek kişilerin gelmesi. Bir diğer hayalse, Irak'taki son iktidar çekişmelerinin stratejik gündeminin başında İsrail'le ilişkileri doğallaştırma maddesi bulunan bir rejimin kurulmasına yol açmasının yanı sıra, Kürdistan'ın, kendisini İsrail'i sürekli petrolle donatacak Kerkük-Hayfa boru hattını kurmaya adayan, egemen ve bağımsız bir devlet olarak Irak'tan ayrılması.
ABD'nin bir diğer hayali de, Türkiye'deki iktidarla PKK arasında, Ankara'nın ülkenin güneydoğusunda Kürtlerin özerk yönetim kurmasına tarihi bir onay vermesini içeren stratejik bir uzlaşıya varılması. NATO güçlerinin Taliban hareketiyle Kaide'yi silip süpürmekte ve Kaide lideri Usame bin Ladin'i tutuklamakta başarılı olması sonrası Afganistan'da uşak bir yönetim sisteminin kurulması da Amerikan hayallerinden...
Peki bu hayaller kısa veya uzun vadede gerçekleşebilir mi? Öncelikle, uluslararası ilişkilerde ne teoride ne de pratikte hayallere yer yoktur. Uluslararası ilişkilerde bir hedef ve bu hedefin karşıtı vardır. Hedefin de, karşı hedefin de dünyanın herhangi bir yerindeki jeo-siyasi gerçeklere dayanan bilimsel bakış açısıyla çizilmiş olması gerekir.
Lübnan'da, Hizbullah'ın silahsızlandırılmasının kesinlikle imkânsız olduğu ortaya çıktı. Bu ne askeri güç yoluyla gerçekleşebilir, ne de barışçıl siyasi araçlar aracılığıyla... Bunu isterseniz İsrailli generallere de sorun... Bir diğer imkânsız da Irak'ta yaşanıyor. Zira ABD Irak'tan nihai olarak çekilirse, Irak'ın derhal İran İslam rejimine benzer bir Şii devletine dönüşmesi neredeyse kesin. Bu bağlamda Bağdat, Tahran'ın değişmez stratejik müttefiki olacaktır. Bu tür bir devletin gündeminde de İsrail'i tanımak kesinlikle yer almaz.
Diğer yandan, genel kanaat ABD'nin Irak'ın Kürdistan bölgesini bağımsız bir devlete dönüştürmeyi garanti altına almadan önce ülkeden nihai olarak çekilme kararı almayacağı yönünde. Fakat söz konusu bağımsız devlet uzun ömürlü olmaz; Amerikan çekilmesi tamamlanır tamamlanmaz Türkiye Kürdistan devletine karşı ayağa kalkacaktır. Böyle bir müdahale, Türk otoriteleriyle PKK'nın temsil ettiği Türkiyeli Kürtler arasında herhangi bir uzlaşının uzak bir ihtimale dönüşmesi anlamına gelir.
Türk misillemesini hesaba katmıyorlar
Afganistan'a gelince; her şey, ABD komutasındaki NATO güçlerinin, Taliban tarafından nihai yenilgiye uğratılmasının an meselesi olduğunu gösteriyor. Buradaki savaş altıncı yılını tamamladı ve Batılı güçler gerilerken, Taliban ipleri ele alması sonrası saldırılarını cesurca artırdı. Dahası, Amerikan hesapları uluslararası çekişmedeki bazı mevcut ilişkileri dikkate almıyor. Zira Washington İran'a nükleer tesislerini yerle bir edecek bir askeri operasyon tehdidinde bulunurken, yaptığı hesaplar Lübnan'da Hizbullah'ın ve Irak'taki Şii koalisyonunun misillemelerini kapsamıyor. Iraklı Kürtlerle stratejik koalisyon yaparken de Türk misillemesini hesaba katmıyor.
Washington, Afganistan'daki savaşının Sünni Taliban'la Şii İran'ın yakınlaşmasına yol açtığını iş işten geçtikten sonra anladı. Bu nedenle bütün bu romantik rüya ve hayaller, gerçek kâbuslara dönüşecek.
Radikal
ABD, kendisine boyun eğecek bir Lübnan, İsrail'i tanıyan bir Bağdat, Kuzey Irak'ta İsrail'i petrole boğan bağımsız bir devlet ve Afganistan'da ABD yanlısı bir devlet hayal ediyor. Bu hayallerin tümü imkânsız
ABD gördüğü hayaller şunlar: Lübnan'da, otoritenin Hizbullah'ın silahtan 'arındırılması' ve Lübnan'la İsrail arasında barış anlaşması imzalanmasına hazırlık için siyasi anlamda evcilleştirilmesi bağlamında, cumhurbaşkanlığı ve başbakanlığa Washington'a tamamen olumlu karşılık verecek kişilerin gelmesi. Bir diğer hayalse, Irak'taki son iktidar çekişmelerinin stratejik gündeminin başında İsrail'le ilişkileri doğallaştırma maddesi bulunan bir rejimin kurulmasına yol açmasının yanı sıra, Kürdistan'ın, kendisini İsrail'i sürekli petrolle donatacak Kerkük-Hayfa boru hattını kurmaya adayan, egemen ve bağımsız bir devlet olarak Irak'tan ayrılması.
ABD'nin bir diğer hayali de, Türkiye'deki iktidarla PKK arasında, Ankara'nın ülkenin güneydoğusunda Kürtlerin özerk yönetim kurmasına tarihi bir onay vermesini içeren stratejik bir uzlaşıya varılması. NATO güçlerinin Taliban hareketiyle Kaide'yi silip süpürmekte ve Kaide lideri Usame bin Ladin'i tutuklamakta başarılı olması sonrası Afganistan'da uşak bir yönetim sisteminin kurulması da Amerikan hayallerinden...
Peki bu hayaller kısa veya uzun vadede gerçekleşebilir mi? Öncelikle, uluslararası ilişkilerde ne teoride ne de pratikte hayallere yer yoktur. Uluslararası ilişkilerde bir hedef ve bu hedefin karşıtı vardır. Hedefin de, karşı hedefin de dünyanın herhangi bir yerindeki jeo-siyasi gerçeklere dayanan bilimsel bakış açısıyla çizilmiş olması gerekir.
Lübnan'da, Hizbullah'ın silahsızlandırılmasının kesinlikle imkânsız olduğu ortaya çıktı. Bu ne askeri güç yoluyla gerçekleşebilir, ne de barışçıl siyasi araçlar aracılığıyla... Bunu isterseniz İsrailli generallere de sorun... Bir diğer imkânsız da Irak'ta yaşanıyor. Zira ABD Irak'tan nihai olarak çekilirse, Irak'ın derhal İran İslam rejimine benzer bir Şii devletine dönüşmesi neredeyse kesin. Bu bağlamda Bağdat, Tahran'ın değişmez stratejik müttefiki olacaktır. Bu tür bir devletin gündeminde de İsrail'i tanımak kesinlikle yer almaz.
Diğer yandan, genel kanaat ABD'nin Irak'ın Kürdistan bölgesini bağımsız bir devlete dönüştürmeyi garanti altına almadan önce ülkeden nihai olarak çekilme kararı almayacağı yönünde. Fakat söz konusu bağımsız devlet uzun ömürlü olmaz; Amerikan çekilmesi tamamlanır tamamlanmaz Türkiye Kürdistan devletine karşı ayağa kalkacaktır. Böyle bir müdahale, Türk otoriteleriyle PKK'nın temsil ettiği Türkiyeli Kürtler arasında herhangi bir uzlaşının uzak bir ihtimale dönüşmesi anlamına gelir.
Türk misillemesini hesaba katmıyorlar
Afganistan'a gelince; her şey, ABD komutasındaki NATO güçlerinin, Taliban tarafından nihai yenilgiye uğratılmasının an meselesi olduğunu gösteriyor. Buradaki savaş altıncı yılını tamamladı ve Batılı güçler gerilerken, Taliban ipleri ele alması sonrası saldırılarını cesurca artırdı. Dahası, Amerikan hesapları uluslararası çekişmedeki bazı mevcut ilişkileri dikkate almıyor. Zira Washington İran'a nükleer tesislerini yerle bir edecek bir askeri operasyon tehdidinde bulunurken, yaptığı hesaplar Lübnan'da Hizbullah'ın ve Irak'taki Şii koalisyonunun misillemelerini kapsamıyor. Iraklı Kürtlerle stratejik koalisyon yaparken de Türk misillemesini hesaba katmıyor.
Washington, Afganistan'daki savaşının Sünni Taliban'la Şii İran'ın yakınlaşmasına yol açtığını iş işten geçtikten sonra anladı. Bu nedenle bütün bu romantik rüya ve hayaller, gerçek kâbuslara dönüşecek.
Radikal
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.