28 Kasım 2007 Çarşamba

Barışa son şans, savaşa ilk adım!


Değiştir
İbrahim KARAGÜL


Ortadoğu'da bir "Amerikan barışı" olabilir mi? Sadece son beş yılda yaşananlarla birlikte değerlendirildiğinde gerçekten ABD ile barış yan yana getirilebilir mi? Bölgenin bütün sorunlarının merkezinde yer alan Filistin'de, medeniyetlerin aidiyet hissettiği Kudüs'te çatışma haline son verebilecek küresel ölçekte bir irade söz konusu olabilir mi? Dünyanın itibarı yerlerde sürünen, dibe vurmuş üç lideri; George Bush, Ehud Olmert ve Mahmud Abbas, bölgesel savaş rüzgarının estirildiği bir dönemde, barış tesis edebilir mi? Annapolis zirvesi gerçekten Filistin-İsrail sorununu barışı mı esas alıyor yoksa Filistin meselesi üzerinden bambaşka hesaplar mı söz konusu?

Öncelikle; Her ABD başkanı görev süresi sona ermeden "Ortadoğu barışı" için bir çıkış yapar. Bu geleneğe dönüşmüştür. Ama nedense hepsi İsrail eksenli olur. Liderler buluşturulur, önemli kararlar alınır, ciddi anlaşmalar imzalanır. Nobel ödülleri dağıtılır. Anlaşmaları uygulamayan her zaman İsrail olur. Sonra da, Nobel Barış Ödülü alanlar zehirlenip öldürülür. ABD başkanlarının son icraatleri de böylece suya düşer. Çünkü hem ABD'de hem dünyada, Ortadoğu en derin sorundur, bu yönde çaba harcayanlar tarihe geçer.

Annapolis zirvesi için aynı şeyleri söylersek biraz hafife almış mı oluruz? Ani sayılabilecek bir inisiyatif çıktı ortaya. Hazırlık çalışmaları yeterli olmadı. Ancak çok hızlı biçimde toplantı organize edildi. Tarihi bile çok geç belirlendi. Hangi ülkelerin katılacağı son günlere kadar net değildi. Bu sefer, bazılarına göre, gerçekten küresel irade söz konusu. "Yeni bir sayfa açılabilir mi" sorusu her zaman soruldu, şimdi de soruluyor. Kırk dokuz ülke katılıyor. BM, AB ve dünyanın belirleyici ülkeleriyle uluslararası kurumlar temsil ediliyor. En önemlisi de Suudi Arabistan ve Suriye, İsrail ile aynı masada bir araya getiriliyor. Düşmanlar aynı masada, konu aynı, bölge büyük bir kaosa sürüklenmek üzere ve en derin sorun tartışılıyor.

Konferansı organize edenlerin beklentisi şu: 2001 yılında kesintiye uğrayan barış sürecini yeniden başlatmak. Sürecin canlandırılması, müzakerelerin yürütüleceği ana belgenin oluşturulması ve bu belge üzerinden Bush'un görev süresinin sona ermesine kadar görüşmelere devam edilebilmesi. ABD ve İsrail'in onaylayacağı bir Filistin Devleti'nin ilan edilmesi.

Her toplantıda sorunun çözüm yolu aynıydı: İsrail'in 1967 sınırlarına geri dönmesi. Mülteci sorununun çözülmesi. Yahudi yerleşim birimlerinin durdurulması. Doğu Kudüs'ün başkent olduğu Filistin Devleti'nin ilanı. Bu devletin sınırlarının uluslar arası tanınması. Karşılığında da İsrail'in tanınması. Aslında bu maddeler Suudi Arabistan'ın şekillendirdiği, Arap Birliği tarafından kabul edilen ancak ABD ve İsrail tarafından boşa çıkarılan Arap Barış İnisiyatifi'nin şartlarıydı. Bu plan gerçekleşirse Arap dünyası İsrail'le ilişki kuracaktı. Böylece hem Filistin meselesi önemli ölçüde çözülecek hem de İsrail için tehditler ortadan kalkacaktı. S. Arabistan da önerse, ABD de önerse bu maddeler esas alınmadan hiçbir çözüme ulaşılmayacağını herkes biliyor.

Annapolis zirvesini önemsemek, Filistin meselesinin çözülmesine, en azından yumuşatılmasına, çatışmaların durdurulmasına yönelik bütün girişimlerden heyecan duymak gerekiyor. Zira aksi trajediden başka bir şey değil. Ancak ben, nedense ümitli olamıyorum. Toplantı sonrasını, alınan kararların uygulama safhasını görür gibi oluyorum. Bu konferansla ilgili başka notlara dikkat çekmenin daha önemli olduğunu düşünüyorum. Olumlu gelişmeler:

1- S. Arabistan'ın ikna edilmesi ve Golan meselesi yüzünden direnen Suriye'nin özellikle Türkiye'nin çabalarıyla konferansa katılımının sağlanması son derece önemliydi.

2- Ortadoğu, Irak/Filistin ve Lübnan'ın ötesinde ABD-İran krizi yüzünden büyük bir felaketin eşiğinde. Böyle bir dönemde barış adı altında çaba harcanması, samimi olduğu süre içinde desteklenmesi gerekiyor. Gazze, Batı Şeria ve Golan üzerindeki işgalin sona erdirilmesine yönelik her girişim bir adımdır.

Olumsuz gelişmeler:

1- Toplantı, Filistin'den ziyade İran konferansı görünümünde. ABD, İsrail, merkez güçler, uluslararası kurumlar Filistin üzerinden İran'ı masaya yatırıyor. Burası son derece önemli. ABD ve İsrail, bölge ülkelerini, özellikle Sünni Arap ülkelerini İran'a karşı bir cepheye çekiyor. Belki bunun karşılığı göstermelik bir Filistin devleti olacaktır. Bu başarı mı yoksa daha büyük sorun mu ayrı bir konu. Suriye-İran eksenini kırmaya çalışan ABD'nin Şam'ı konferansa getirebilmesi bu yolda ciddi bir kazanım oldu.

2- İran, Hizbullah, Hamas, İsrail kamuoyunun itirazı konferansı boşa çıkarma gücüne sahip. ABD ve bölge ülkeleri bu gücü hafife alıyor.

3- Hamas'ın dışlanması ve tasfiyesinin esas alınması, Abbas'ın güçsüzlüğü Filistin tarafının etkisini zayıflatıyor. Dolayısıyla elde edilebilecek her sonuç Filistin ve İsrail'de çok ciddi dirençle karşılanacak.

4- Tahran'ın açıklamalarındaki hırçınlık dikkat çekici. Büyük tatbikatlar, savaş hazırlığı ve iki bin kilometrelik füze denemeleri gibi meydan okuması dikkatle izlenmeli.

Süreç ABD/İsrail ile İran arasında çatışma haline dönüşmek üzere. Filistin'de ilerleme sağlanması, Sünni Arap ülkelerinin bu şekilde ikna edilmesi ve İran karşıtı cepheye çekilmesi muhtemel. Bunu barış olarak mı değerlendireceğiz yoksa yeni ve çok daha kötü bir savaşın ilk adımları olarak mı? Bu konferans barışa son şans mı yoksa savaşa ilk adım mı? Biz yine de ümidimizi koruyalım.

Yeni Şafak

Tarih Bülteni

0 Yorum yapılmış.

Yorum Gönder

*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.

 

Tarih Bilgi Ambarı Copyright 2007-2009